Özkaya Tıp Merkezi Milli Müdafaa Caddesi No:16 Kızılay/Ankara
İnkılap Özkaya Tıp Merkezi İnkılap Sk. No:27 / Kızılay / Çankaya /Ankara
Telefon 0(312) 417 8585

Son Güncelleme Tarihi : Mart 8, 2024

Türkiye’de her 10 kişiden biri, psikolojik sorunlar nedeniyle bir uzmana başvuruyor ve doktor önerisi ile antidepresan kullanıyor. Ancak son yıllarda bilinçsizce kullanılan ve doktora danışmadan alınan antidepresan grubundaki ilaçlar önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Antidepresanların uzman kontrolünde kişiye özel verilmesi, uygun dozda kullanılması ve bırakılırken de birden alımı kesmek yerine belirli doz ayarlamaları yapılması gerekiyor.

Antidepresan nedir?

İnsanlar üzerindeki etkisi 70’li yıllarda keşfedilen molekül şeklindeki antideprasanlar, beyindeki hormonları (nörotransmitter)  değiştirmek için kullanılmaktadır. Çünkü dışardan verilen bu hormanların doğrudan kan aracılığı ile beyine geçmesi mümkün değildir. Bu ilaçlar beyinde azalan ya da değişen hormonları, normal seviyesine düşürmekte veya yükseltmektedir.

Antidepresan ilaçlar ne için kullanılır?

Antidepresanlar, beyinde sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan ‘nörotransmitter’ adı verilen maddelerin dengesini değiştirmek için kullanılan ilaçlardır. Yani antidepresanlar bozulmuş dengeyi değiştirerek, beyinin yeniden normal bir şekilde çalışmasını sağlamak için kullanılmaktadır.

Antidepresan hangi hastalıkların teravisinde kullanılır?

Antidepresan ilaçlar, depresyon tedavisinin yanı sıra obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete bozuklukları ile zihinsel ve bedensel belirtisi olan ve ciddi psikolojik sorunlara neden olan birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Sadece depresyon için değil, kaygı bozukluğu olan hastalar üzerinde etkili oldukları, yapılan araştırmalar sonucunda belirlenmiştir.

Antidepresanların türleri nelerdir?

Beyindeki etkilerine göre antidepresan ilaçlar gruplara ayrılmıştır.

Seçici serotonin gerialım inhibitörü (SSRI)

Mutluluk hormonu olarak da bilinen serotonin, beyindeki pek çok farklı olayda görev almaktadır. Duyguların düzenlenmesi, sinir ve öfkenin kontrolü, antisosyal davranışların engellenmesi, stres cevabı ve kaygı kontrolü gibi pek çok vazifesi vardır. Sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan nörotransmitterler, bir hücreden çıkarak ve alıcı hücre tarafından alınarak etkisini göstermektedir. Serotonin, de vücuttaki birçok mekanizmada görev alan bir nörotransmitterdir. Temelde ise seçici serotonin gerialım inhibitörleri, seratonin hücreye geri alımını engelleyerek uyaracağı alıcı hücrenin daha fazla serotonine maruz kalmasını sağlamaktadır. Vücuttaki serotonin düzeyinin artması depresyon seviyesinin artmasını engellemektedir. Bu gruptaki ilaçlar; essitalopram, sitalopram, paroksetin, fluoksetin, fluvoksamin etken maddesi içeren ilaçlardır ve anksiyete bozuklukları, depresif ve obsesif kompulsif bozuklukların tedavisinde kullanılır.

Serotonin- norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI)

SSRI’lara benzer şekilde çalışan bu gruptaki antidepresanlar serotoninin geri alımını engellemek yerine, sinir sisteminde  bulunan  kimyasal haberci niteliğindeki norepinefrinin de hücre içine geri alımını engellemektedir. Bu ilaçlar sayesinde alıcı hücrenin ulaşabileceği serotonin ve norepinefrin miktarı artmaktadır. Bu gruptaki ilaçlar; venlafaksin, duloksetin etken maddesini içermektedir. SNRI grubu ilaçlar depresyon tedavisinden farklı olarak fibromiyalji, diyabete bağlı sinir hasarı İle anksiyete bozukluğunda kullanılmaktadır.

Trisiklik antidepresanlar

Antidepresonlar arasında en eski olanlarıdır. Bu gruptaki ilaçlar da SSRI ve SNRI grubu ilaçlarda olduğu gibi serotonin ve norepinefrin düzeylerini ve eser miktarda dopamini artırmaktadır. Ayrıca bu ilaçlar asetilkolin adı verilen bir başka nörotransmitterin etkilerini de azaltmaktadır. Bunun için ciddi yan etkiler görülebilmektedir. Genelde SSRI ve SNRI grubu ilaçların işe yaramadığı durumlarda hekim kontrolünde verilir. Amitriptilin, imipramin, nortriptilin, klomipramin etken maddesini içeren ilaçlar bu gruptadır. Zona veya diyabete bağlı sinir hasarı anksiyete, fibromiyalji ile migren tedavisinin yanı sıra çocuklarda altına kaçırma gibi sorunların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu gruptaki ilaçların, bazen kalp ritminde bozulma (aritmi), kan basıncında yükselme, ayağa kalınca oluşan tansiyon düşmesi gibi ciddi yan etkileri olabilmektedir.

Monoamin oksidaz inhibitörleri (MAOI)

Bunlar da trisiklik gruptaki gibi eski antidepresanlar arasındadır. Nörotransmitterlerin yıkımını engelleyerek serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin düzeyini artırmaktadır. Depresyon, panik atak, anksiyete bozukluğu tedavisinde işe yaramaktadır. Genelde diğer antidepresan ilaçları işe yaramadığında kullanılmaktadır. İzokarboksazid, fenelzin, selejilin, maklobemid etken maddeleri olan ilaçlar bu grupta yer alır.

Serotonin antagonist ve gerialım inhibitörleri (SARI)

Serotonin antagonist ve gerialım inhibitörleri, diğer antidepresanların yaptığı gibi beyindeki serotonin düzeyini artırmak için kullanılır. Beyindeki etkisi diğerlerinden farklı olan bu ilaç panik atak ve anksiyete bozukluğunun tedavisinde hastalara verilmektedir. Trazodon, nefazodon etkin maddeli ilaçlar bu grupta yer almaktadır. Ayrıca bir yan etki olarak ortaya çıkan uyku hali nedeniyle, uykusuzluk ve uyumada güçlük çekenlere verilebilir. 

Diğer antidepresanlar

Mirtazapin, bupropion, vilazodon gibi etkin maddesi olan pek çok farklı çeşitteki antidepresanlar halen kullanılmaktadır. Vücuttaki benzer etkiler oluşturan bu ilaçlar baş ağrısı, uyku güçlüğü, baş dönmesi, cinsel problemler ile yorgunluk ve güçsüzlük gibi sorunların tedavisinde olumlu etki göstermektedir.

Antidepresanlar ne kadar süre kullanılmalıdır?

Her hastadaki kaygı ve duygu-durum bozukluğu farklı şekilde kendini göstermektedir. Bu nedenle hastaya özel antidepresan kullanılır yani tedavi planı kişiye uygun olarak belirlenir. Antidepresan grubu ilaçların etkisi, bir iki gün içinde değil ilaç kullanılmaya başladıktan iki hafta sonra hissedilir ve 8’inci haftaya kadar aşamalı olarak devam eder. Örneğin kaygı bozukluğu ortaya çıktığı andan itibaren başlayan ve en az 6 ay süren ilaç tedavisi önerilir. İlaçların etkisine ve hastalığın seyrine tekrar ediş sayısına göre tedavi süresi belirlenir. Bazı ilaçların etki süreleri hastaya göre de değişebilmektedir. Antidepresanların başlangıç ve bitiş sürelerinde doz ayarlamaları yapılmalıdır.

Antidepresanların yan etkisi var mıdır?

Antidepresanların geçmişte yüksek oranda olan yan etkileri, günümüzde minimum düzeye indirilmiştir. Hastaya uygun dozda ve soruna göre verildiğinde yararı vardır. Uygun kişiye ve uygun dozda verilmeyen antidepresanların yan etkileri çok fazladır. Bazı ilaçlar gibi gelişi güzel alınmamalıdır. Toplumda bilinçsiz antideprasan kullanımı son yıllarda artmıştır. Psikiyatri doktorunun önerisi olmadan eş, dost, arkadaş gibi kişilerin, ‘bana iyi geldi, sen de kullan’ önerisi ile alınan antidepresanlar önemli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Antidepresanlar farklı özelliğe sahip ve insan vücudundaki etkileri ağır seyredebilen ilaçlar olduğundan, hastanın şikayetleri doğrultusunda iyi değerlendirilip, uzman doktor tarafından yine kişiye özel olarak verilmelidir. Ayrıca kişiye uygun olmayan antidepresanların kullanımı ciddi sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.

Antidepresanlar organlara zarar verir mi?

Halk arasında, bu gruptaki ilaçların böbrek ve karaciğere zarar verdiği, beyini çürüttüğü düşüncesi kesinlikle doğru değildir.

Antidepresanlar bağımlılık yapar mı?

İlaçların bağımlılık yapıcı özelliği bulunmamaktadır. Özellikle seçici seratonin geri alım inhibitörleri grubundaki antidepresanlar bağımlılık yapmayan gruptadır. Ancak ilaç doktorla görüşülmeden bırakılır veya doz atlanırsa bazı ‘çekilme semptomları’ oluştuğuna dair araştırma sonuçları bulunmaktadır. Antidepresan grubundaki ilaçları bırakırken de dost tavsiyesi üzerine değil uzman hekimlerin önerisi esas alınmalıdır.

Antidepresanlar kesinlikle kullanılmalı mı?

Bazı psikolojik sorunların tedavisinde antidepresandan başka tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Kaygı bozukluğu nedeniyle uygun ilacı kullanmayan bazı hastaların kaygı seviyeleri artmakta, çarpıntı ve uyku bozukluğu gibi fizyolojik sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Psikolojik olarak kontrol edilemeyen heyecan ve huzursuzluk hissi, kişiyi duygusal bir sarmalın içine çekmektedir. Aşırı sinirlilik hali ve ağlama nöbetleriyle tablo daha da ağırlaşmaktadır. Sonuç olarak kaygı seviyesinin yoğunlaşmasının, zamanla intihar düşüncesine dönüşme gibi bir riski bulunmaktadır.